Koronavirüs pandemisinin neden olduğu izolasyon ve karantina uygulamalarının insanlar üzerindeki olumsuz etkilerinden biri de “ten açlığı” adı verilen nörolojik bir olgu. Ten açlığı insanların insan dokunuşu için duyduğu biyolojik ihtiyacı anlatıyor. Yenidoğan yoğun bakım ünitelerindeki bebekler bu nedenle ebeveynlerinin çıplak göğsüne yatırılıyor. Ve hücre hapsindeki mahkumlar bu nedenle sıklıkla özgürlüklerine kavuşmayı istedikleri kadar çok insan temasına da özlem duyduklarını bildiriyorlar.
Miami Üniversitesi’ndeki Dokunma Araştırma Enstitüsü’nden Tiffany Field, “Tene dokunulması deri altında bulunan ve beyindeki bir sinir olan vagusa mesajlar gönderen basınç sensörlerini uyarıyor. Vagal aktiviteler arttıkça sinir sistemi yavaşlıyor, kalp atım hızı ve kan basıncı düşüyor ve beyin dalgaları rahatlama belirtileri gösteriyor. Aynı zamanda, kortizol gibi stres hormonlarının seviyeleri de düşüyor,” diyor. Dokunmak vücutta oksitosin hormonun salgılanmasına da yol açıyor. Yani insan dokunuşu biyolojik anlamda insanlara iyi geliyor ve insanların daha sakin, mutlu ve iyi düşünebilir durumda olmasını sağlıyor.
Ten Açlığı Bağışıklık Sistemimizi Zayıflatıyor
Dünya genelindeki sosyal mesafe uygulamaları nedeniyle yalnız yaşayan insanlar aylar boyunca insan dokunuşundan mahrum kalıyor. Ancak ten açlığının gerçekten de bağışıklık sistemlerimizi zayıflattığı ve potansiyel olarak da bizi koronavirüse karşı daha açık hale getirdiği göz önüne alındığında, bu ironik bir durumu da ortaya koyuyor. Field, “Bu aslında bizim insan dokunuşuna en çok ihtiyacımız olan zaman. İnsan dokunuşu bağışıklığımız için önemli çünkü bu vücuttaki kortizol seviyelerini düşürüyor. Kortizol seviyeleri yüksek olduğunda bağışıklık sistemimiz zayıflıyor. Kortizol virüslere saldıran bir tür beyaz kan hücresi olan doğal öldürücü hücreleri öldürüyor. İnsan dokunuşunun HIV ve kanser hastalarında doğal öldürücü hücreleri arttırdığı gösterildi,” diyor.
Field’ın ekibinin karantina sürecinde yürüttüğü araştırmada anket yapılan 100 kişinin yüzde 26’sı kendisini dokunma hissinden çok mahrum hissettiğini, yüzde 16’sıysa bunu ortalama düzeyde hissettiğini belirtiyor. Bu insanların yüzde 97’lik bir bölümü de aynı zamanda uyku sorunları yaşadığını bildiriyor. Dokunmanın serotonin seviyelerini de artırdığını belirten Field, düşük serotonin seviyelerinin uykusuzluk, anksiyete ve depresyonla ilişkilendirilmiş durumda olduğunu söylüyor.
Ancak tek başına karantinada olan insanların ten açlığını azaltması için bazı yollar da bulunuyor. Field, “Olabildiğince çok egzersiz yapın. Sadece bir odanın içinde yürümek bile ayaklarınızdaki basınç reseptörlerini uyarır. Ayrıca kafa derinize masaj yapabilir ya da yüzünüze ovalayarak bir nemlendirici sürebilirsiniz,” diyor.
Orijinal makale: WIRED