Koronavirüsün yayılımını yavaşlatmak için insanları birbirinden uzak tutmak adına alınan önlemler giderek sıkılaşıyor ve ruh sağlığı uzmanları günlük kurulan sosyal bağlantıların kaybedilmesinin psikolojik bedelleri olduğu yönünde uyarıda bulunuyor. Ve bu bedeller süreç uzadıkça ağırlaşabilir.
Epidemi dönemlerindeki sosyal mesafe uygulamalarının psikolojik etkileri üzerindeki araştırmalar kısıtlı. Ancak Lancet’te yayınlanan bir inceleme çalışması bu konuda bazı ipuçları sağlıyor. Araştırmacılar SARS, domuz gribi (H1N1), Ebola ve 2000’lerin başlarından bu yana gerçekleşen diğer bulaşıcı hastalık salgını dönemlerinde karantinaya alınan insanlardaki psikolojik sonuçları inceleyen 24 çalışmayı değerlendirdi.
Buna göre, karantina altındaki insanların birçoğu hem kısa vadeli hem de uzun vadeli ruh sağlığı sorunları deneyimledi ve bunlar arasında stres, uykusuzluk, duygusal tükenmişlik ve madde kullanımı da vardı. Örneğin, yapılan bir çalışmada, at gribi salgını sırasında karantinaya alınan insanlarla alınmayanlar karşılaştırıldı. Çalışmaya katılan karantina altındaki 2,760 insanın yüzde 34’ü (938 kişi), karantina altında olmayan yüzde 12’lik bölüme kıyasla, kaygı ve depresyon gibi ruh sağlığı sorunlarını işaret edebilen yüksek düzeyde stres hissi yaşadığını rapor etti.
İleri Yaştaki İnsanlar Daha Çok Risk Altında
Psikiyatrist Damir Huremovic kendisini endişelendiren noktanın sosyal mesafe uygulamasının uzun vadeli bir olay haline gelmesi potansiyelini taşıması olduğunu söylüyor. Sosyal izolasyonla ilişkili sağlık sorunlarının, durum birkaç haftadan daha uzun sürdüğünde ortaya çıkma eğiliminde olduğunu belirten Huremovic, “İnsanları aylar boyunca birbirinden ayırmak, pandeminin ekonomik durgunluk, toplumsal tedirginlik ve işsizlik gibi ikincil etkilerinin ortaya çıkması anlamına geliyor. Ve bunlar öngörülemeyen ve geniş çaplı ruh sağlığı sıkıntılarını tetikleyebilir,” diyor.
Bu konuda özellikle risk altında olanlar da ileri yaştaki insanlar. Onlar hem koronavirüs nedeniyle daha fazla hasta oluyor hem de sosyal izolasyonu daha yüksek oranlarda deneyimliyor. İnsanlar yaşlandıkça genellikle etrafta dolaşıp sosyalleşme becerilerini kaybediyor ve arkadaşlarını ve ailelerini kaybettikçe destek sistemleri de küçülüyor. Şubat ayında National Academies of Sciences, Engineering and Medicine’de yayınlanan bir çalışma, 65 ve üzeri yaştaki Amerikalıların neredeyse dörtte birinin sosyal izolasyon altında olduğunu, çok az sosyal ilişki kurduğunu ve 60 yaş ve üzeri yetişkinlerin yüzde 43’ünün kendisini yalnız hissettiğini rapor etti.
Bu tür bir yalnızlık ve izolasyon yaş grupları arasında genel sağlığa zarar verebiliyor. 2015 yılında, 3.4 milyondan fazla insanı içeren ve onları ortalama yedi yıl boyunca takip eden 70 çalışma üzerinde yapılan bir meta analiz, çalışma sürecindeki ölüm olasılığının kendisini yalnız hissedenlerde yüzde 26, sosyal olarak izole olan kişilerde (çok az sosyal bağlantısı olanlar) yüzde 29 ve tek başına yaşayanlarda yüzde 32 oranında arttığını ortaya koydu.
Bazı insanlar telefon, mesaj ya da internet üzerindeki bir topluluğa katılım yoluyla insanlarla bağlantı halinde kalabiliyor. Ama modern teknoloji el tutmak, sarılmak gibi insan dokunmasının yerini tutmuyor. Yapılan çalışmalar insanların birbirlerine dokunmasının sağlığı etkileyebildiğini; muhtemel olarak kan basıncını düşürebildiğini ve soğuk algınlığı belirtilerinin şiddetini azaltabildiğini işaret ediyor.
Orijinal Makale: Science News