Bilimsel Literatür Araştırması
Bu çalışmanın amacı, orucun bireylere herhangi bir zararının olmadığının açıklanmasından ziyade, daha önceden yapılmış çalışmalar üzerine literatür araştırması yapılarak orucun insan sağlığı üzerindeki etkilerine değinmektir.
Her yıl, milyonlarca Müslüman, 29–30 gün arasında süren Ramazan ayı boyunca gün doğumundan (Sahur) gün batımına (İftar) kadar yemeden ve içmeden kaçınırlar. Günümüzde müslümanlar, Miladi Takvimi kullanmalarına rağmen İslam dininde ibadetler Hicri (Ay) takvimine göre düzenlenir. Bu nedenle, Ramazan ayının ilk günü her yıl bir önceki yıla göre 11 gün geriler. Sonuç olarak, Ramazan 33 yıllık bir süreçte yılın tüm mevsimlerine denk gelmiş olur. Bu mevsimsel değişim, herhangi bir yerde meydana gelen günlük oruç tutma süresini de önemli ölçüde etkiler. Dahası, bir konumun ekvatordan enine uzaklığı da günlük oruç tutma süresini etkiler. Ramazan ayında ortalama günlük oruç tutma süresi 16–17 saat uzunluğunda iken [1], yaz aylarında kutup bölgelerinde 22 saat kadar uzun olabilmektedir [2]. Ramazan ayında yeme ve uyku düzenindeki değişimlere bağlı olarak insanlarda birçok fizyolojik ve psikolojik değişim gözlemlenmiştir [3,4].
Yapılan bilimsel çalışmalar, orucun yeme ve uyku düzenindeki alışkanlıkları etkileyerek insan sağlığına faydalı olabileceği kanısını destekler yöndedir. 1945 yılında ortaya çıkan, Müslümanların tuttuğu oruca benzeyen ve son 10 yıldır üzerinde yapılan çalışmalar ile popüler hale gelen Intermittent Fasting ve Calori Restriction (IF/CR) diyetleri ve ramazan ayı orucu hakkında gerçekleştirilen çalışmalar; bu diyetlerin ve orucun insan sağlığına metabolik, hücresel, nörojeneratif ve kardiyovasküler faydaları olduğunu göstermiştir.
Beslenme alışkanlıklarının, uyku düzenlerinin ve yemek sıklığının insan sağlığının üzerinde büyük etkileri olduğu iyi bilinmektedir. Ramazan ayı, tüm Müslümanların bir ay boyunca gündüz saatlerinde yemekten ve içmekten kaçındıkları dini bir aydır.
Literatürde Ramazan orucu üzerine yapılan çalışmalar olmasına rağmen, oruç ile aynı sürece sahip calori restriction (CR) diye adlandırılan kalori kısıtlaması ve intermittent fasting (IF) diye adlandırılan aralıklı oruç kavramları üzerine yapılan çalışmaların sayısı daha fazladır.
Bu çalışmada Google Akademik, ScienceDirect, PubMed gibi çevrimiçi veri tabanlarındaki makaleler, güncel olan araştırma çalışmaları, inceleme makaleleri, analitik ve kesitsel araştırmalar da dahil olmak üzere yapılan çalışmalar ve bu çalışmaların kaynakçalarında kullanılan ilgili çalışmalar gözden geçirilmiştir.
Orucun insan sağlığına olan faydaları üzerine yapılan araştırmaların sonucu elde edilen bulgular; “metabolik”, “hücresel ve nörojeneratif “ ve “kardiyovasküler etkileri” olmak üzere 3 alt başlık altında incelenmiştir.
Metabolik Faydalari
Dini nedenlerle 1 ay boyunca tam açlık rejimi geçiren insanlarda, uzun süreli açlığın metabolik etkilerini, izotopik izleyici tekniği kullanarak araştıran bir çalışma grubu, Ramazan orucu tutan bu insanlarda toplam vücut su içeriğinin korunduğunu kanıtlamıştır [10]. Sağlıklı bireyler üzerinde yapılan bir başka çalışmada, iki haftalık bir sürecin ardından deneklerde, insülin duyarlılığında artış gözlemlenmiştir. Bilindiği üzere, düşük insülin duyarlılığı, çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir [6]. Oruç ile beraber, insan vücudu, daha fazla insülin üreterek insüline karşı düşük duyarlılığı telafi etmeye çalışmaktadır.
Oruç koşullarına benzer aralıklı açlık (IF) uygulaması da ilgili hormon salınımını arttırarak kilo kaybını kolaylaştırır. Düşük seviyedeki insülin, yüksek seviyedeki büyüme hormonu ve artan miktarlarda norepinefrin (noradrenalin) vücut yağlarının parçalanmasını artırır ve enerji kullanımını kolaylaştırır. Bu nedenle oruç esnasında metabolizma oranı % 3,6–14 oranında artar ve dolayısıyla oruç daha fazla kalori yakımına yardımcı olur. [7,8].
Yağ dokusu, birkaç farklı hormon üreten bir tür endokrin organ olarak davranabilir. Üretilen bu hormonlardan biri olan leptin, ne kadar tok hissedildiğini etkiler. Bu hormon yoluyla açlık ve tokluk seviyesi önemli ölçüde etkilenir. Oruç ile leptin düzeyleri başlangıçta düşer, ancak kilo verildiğinde leptin direnci azalır. Leptin sinyallerine daha duyarlı olmak, tokluk hissini arttırır. Öte yandan, Leptin, esas olarak “tokluk” hormonu olarak bilinmesine rağmen, tiroid hormon üretimini de arttırır. Yüksek leptin duyarlılığı, tiroide bağlı olarak metabolizmanın hızını arttırabilir. [9]
Hücresel ve Nörojeneratif Faydalari
Oruç tutulan süre boyunca, insülin seviyesi düşer ve glukagon seviyesi yükselir. Glukagon seviyesindeki bu artış, otofaji sürecini uyarır [11]. Otofaji, stres ve açlık gibi koşullar altında aktif hale gelir. Otofaji yapan hücreler, hücresel çöp ve patojenik bakterileri kullanarak enerji üretir. Esasen, otofaji, yeterli enerji olmadığı zaman bozuk ve eski hücre mekanizmalarından (organeller, proteinler ve hücre zarları) kurtularak enerji karşılayan bir mekanizmadır. Bu süreç, hücresel bileşenleri indirgemek ve geri dönüştürmek için düzenli ve gerekli olan bir hücresel temizleme sürecidir. Beyin açlık sırasında vücuttan aldığı sinyal ile punky proteinlerin sindirilmesi amacıyla otofaji sürecini başlatır. Aslında otofaji, sağlıklı nöronların çevrelerindeki ölü nöronlardan korunmasını sağlar [30–33]. Bu nedenle, otofajik düzenlemeye katılan moleküler yollar, geniş bir nörodejeneratif hastalık yelpazesi için önemli terapatik etmenler olarak kabul edilir. Oruç ile benzer koşulları taşıyan kalori kısıtlaması, otofajiyi tetiklediği bilinen hafif bir stres şeklidir (34).
Yoshinori Ohsumi, hücrenin kendi içeriğini nasıl geri dönüştürdüğü hakkında uzun yıllar çalışmalar yaparak yeni bir paradigma üretmiş ve bu paradigma ile otofajinin açlık ya da enfeksiyona yanıt verme gibi fizyolojik süreçlerde temel öneminin anlaşılmasını sağlamıştır. 2016 Nobel ödülünü de bu çalışmaları sayesinde kazanmıştır [11–14].
Oruç ile benzer koşullara sahip kalori kısıtlaması metodu hakkında yapılan çalışmalar, bu uygulamanın ilerleyen yaşlarda ortaya çıkan nörodejeneratif hastalıkların ortaya çıkışını azalttığını [27], anti-depresan etkisi gösterdiğini [28], ve hafızanın güçlenmesi gibi beyin fonksiyonları üzerinde faydalı etkilere sahip olduğunu göstermiştir [29]. Kalori kısıtlaması üzerine yapılan başka bir çalışmada, açlık durumu sırasında kan dolaşımında yüksek seviyeye ulaşan Ghrelin hormonunun Parkinson hastalığında yeni nöroprotektif faydalar sağlayabileceği anlaşılmıştır. Dolayısıyla, oruç Parkinson hastaları için önümüzdeki yıllarda tedavi metodu olarak kullanılabilir. [36]
Ramazan orucu ile benzer koşulları sağlayan aralıklı açlık (IF) tutan sağlıklı bireylerde hücresel stres üzerine yapılan bir çalışmada ise 3 hafta süren, oruç sürecine başlamadan önce ve süreç sonucunda elde edilen sonuçlara göre, örneklerde artan hücre proliferasyonunun (çoğalmasının) ve artan stres direncinin hücreleri koruyucu etkiye sahip olduğunu göstermiştir [15]. Oruç eyleminin genel bir mekanizması, uyarıcı hücresel stres tepkilerini tetiklemesidir, bu da hastalık süreçlerine karşı koyma yeteneğini arttırır. Buna ek olarak, hücrelerin DNA hasarından korunması, hücre büyümesinin bastırılması ve hasarlı hücrelerin programlanmış ölümünün arttırılmasıyla oruç, kanserlerin oluşumunu ve büyümesini geciktirebilir ve/veya önleyebilir. [16]
Kardiyovasküler Faydalari
Dünya genelinde ölümlerin önde gelen nedenlerinden olan kardiyovasküler hastalıkların gelişimi, doğrudan metabolik bozukluklara neden olan yaşam tarzı faktörlerine bağlıdır. Oruç ile benzer koşulları taşıyan aralıklı orucun, son zamanlarda, kardiyovasküler sağlık üzerinde olumlu bir etkisi olduğu gösterilmiştir [17]. Oruç ile benzer koşulları taşıyan aralıklı orucun üzerine yapılan bir çalışmada, orucun serum HDL ve plazma homosistein seviyelerinde ve koagülasyon (pıhtılaşma) süreçlerinde bazı faydalı değişikliklere yol açtığı gözlemlenmiştir. Bu çalışmalar sayesinde, aralıklı orucun, kardiyovasküler hastalıklar için yararlı etkileri olabileceği sonucuna varılmıştır [17].
Düzenli tutulan oruç ile vasküler duvar yapısı ve kan pıhtılaşma sistemi gibi kalp ve damar hastalıklarını etkileyen faktörlerin temel yapısını oluşturan homosistein düzeyinin Ramazan ayının son haftasında azaldığı ve ramazandan 20 gün sonra neredeyse normal değerlere döndüğünü gözlemlenmiştir. [17–20].
Ramazan orucu üzerine yapılan başka bir çalışmada, kalp sağlığını etkileyen kandaki yüksek HDL değerlerinin Ramazan ayı boyunca önemli ölçüde azaldığı ve hem kadın hem de erkek deneklerde Ramazan sonrası normal değerlerinde kaldığı gözlemlenmiştir[21]. Buna ek olarak, bir diğer çalışmada ise [22], HDL düzeylerinin ramazanın sonundan 4 hafta sonrasında normal değerlere döndüğünü bildirilmiştir. Aşırı kilolu kadınlar üzerinde yapılan bir çalışmada ise, 8 hafta boyunca oruç koşullarına benzer kalori kısıtlaması uygulandıktan sonra sistolik, diyastolik kalp basıncı ve LDL düzeyinde önemli azalmalar sağlanmıştır ve bunlar kardiyovasküler hastalık ve inme riskini azaltması beklenebilecek değişiklikler arasında gösterilebilir. [24] Oruç ve bireylerdeki kalp ve damar sağlığı ile koagülasyon arasındaki ilişkinin incelendiği bir çalışmada, Ramazan ayı sonrasındaki 20 günde; D-dimmer ve homosistein seviyelerinin azaldığı, ayrıca gelişmiş bir koagülasyon profilinde de olduğu gözlemlenmiştir. [25] Üç yıl sonra, aynı bilim adamları tarafından uygulanan benzer bir çalışmada, ramazan ayında IL-6 ve CRP’nin plazma seviyeleri açlık ile tutarlı bir şekilde azaldığından, vücutta iltihap oluşma riskinde düşüş olduğu gözlemlenmiştir. [26]
Sonuç olarak, beslenme ve uyku alışkanlıklarının insan sağlığı üzerinde büyük etkileri olduğu bilinmektedir ve oruç bu alışkanlıkları etkileyerek insan sağlığına faydalı olabilir. Nitekim yapılan çalışmalar da bu kanıyı destekler yöndedir. Müslümanların tuttuğu oruca benzer olarak yapılan IF/CR ve ramazan ayı orucu hakkında gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde, orucun insan sağlığına metabolik, hücresel, nörojeneratif ve kardiyovasküler faydaları olduğu görülmüştür.
Not: Kaynakça orijinal makalenin yorum kısmında belirtilmiştir.