ABD ve daha birçok Batı kültürünün mitolojisinde, bir hayalet veya ruh ölü bir insanın yaşayan dünyayla etkileşim kurması anlamına geliyor. Hikayelerde bir hayalet fısıldayabiliyor ya da inleyebiliyor, bir şeylerin hareket etmesine ya da düşmesine neden olabiliyor, elektronik aletlere müdahale edebiliyor ve hatta gölgeler içinde, bulanık ya da şeffaf bir figür halinde görünebiliyor.
Hayalet hikayeleri eğlenceli olsa da, bazı insanlar hayaletlerin gerçek olduğuna inanıyor. Ancak güvenilir araştırma yöntemlerini kullanan bilim insanları hayaletlerin varlığına dair hiçbir kanıt bulamıyorlar. Bilim insanlarının keşfettiği şeyse, insanların bu tür karşılaşmalar yaşadığını hissetmesinin birçok nedeni olduğu ve her zaman gözlere, kulaklara ya da beyne güvenilmemesi gerektiği.
Örneğin, uyku felci adı verilen bir durum, bir insanın uyanık ama paralize ya da donmuş halde olduğunu hissetmesine neden oluyor. Kişi hareket edemiyor, konuşamıyor veya derin nefes alamıyor. Bu durumdayken gerçekte var olmayan figürler ya da yaratıklar da görebiliyor, duyabiliyor veya hissedebiliyor. Buna halüsinasyon adı veriliyor.
Uyku felci beyindeki uykuya dalma ya da uyanma süreçlerinde bir bozulma
meydana geldiğinde gerçekleşiyor. İnsan normalde sadece tamamen uykuya daldıktan sonra rüya görmeye başlıyor ve uyanmadan önce rüya görme sonlanıyor. Cambridge Üniversitesi’nden sinirbilimci Baland Jalal, uyku felcinin gözler açıkken rüya görmek gibi olduğunu söylüyor.
Var olmayan şeyleri hissetmek için mutlaka uyku felci deneyimlemeniz
gerekmiyor. Hiç telefonunuzun titrediğini duyduğunuz ve baktığınızda bir mesaj olmadığını gördüğünüz oldu mu? Ya da kimse yokken birinin sizi çağırdığını duyduğunuz veya karanlık bir gölgenin içinde bir yüz ya da bir figür gördüğünüz oldu mu? Psikolog David Smailes, bu yanlış algıların da halüsinasyon olarak sayıldığını ve neredeyse her insanın bu tür deneyimleri yaşadığını düşündüğünü söylüyor. Çoğumuz bunları göz ardı ediyoruz ama bazı insanlar bunların açıklamasını hayaletlerle yapabiliyor.
Beyin Bazen Anlamsız Şeylerde Bile Bir Anlam Buluyor
Beynin dünyadan gelen tüm o bilgi bombardımanını işlemek gibi zor bir işi var ve bu konuda çok iyi bir iş çıkarıyor. Hatta bu konuda o kadar iyi ki, bazen anlamsız şeylerde bile bir anlam buluyor ve buna “pareidolia” deniyor.
Bulutlara bakıp tavşanlar, gemiler ya da yüzler gördüğünüzde veya aya bakıp bir yüz gördüğünüzde deneyimlediğiniz şey bu oluyor.
Bazen de, beyin insanın dünya algısına bilgi eklemesinde bulunuyor. Çoğu
zaman, duyulara hepsine dikkat vermenin insanı bunaltacağı kadar çok sinyal geliyor. Bu nedenle beyin en önemli kısımları seçiyor ve geri kalan kısımları kendisi dolduruyor. Smailes algının büyük bir çoğunluğunun beynin boşlukları doldurması olduğunu söylüyor.
Beyin bazen de var olan şeyleri tamamen gözden kaçırabiliyor. Buna istem dışı körlük deniyor. Bu durumda, insan bir iş ya da göreve o kadar odaklanmış oluyor ki, başka hiçbir şeyi fark etmiyor.
Psikolog Christopher French hafızanın bir video kamera gibi çalışmadığını ve insanların sadece dikkatlerini verdikleri şeyleri hatırladıklarını söylüyor. Ve bazı insanlar dikkatlerini bir şeye diğerlerinden çok daha fazla verebiliyorlar. French bu tür insanların daha yüksek seviyelerde paranormal inançlar rapor ettiğini ve bu inançlar arasında hayaletlerin de olduğunu söylüyor.
İnsanların hayaletleri suçladığı bazı tuhaf deneyimler açıklanamayan sesleri ya da hareketleri içeriyor. Mesela bir pencere tamamen kendiliğinden açılmış gibi görünebiliyor. Ama ya siz tüm dikkatinizi bir şeye vermişken o pencereyi birisi açtıysa ve siz bunu fark etmediyseniz?
Herkes uyku felci, halüsinasyon, pareidolia veya istem dışı körlük
deneyimleyebilir ama herkes bu deneyimlerin açıklamasını yapmak için
hayaletlere ya da diğer doğa üstü varlıklara yönelmiyor. Bu noktada eleştirel düşünme becerilerini kullanmak önem taşıyor ve bu şekilde düşünmek insanların sıradan olmayan bir deneyimin olası sebeplerini bulmasına yardımcı olabiliyor.
Orijinal makale: ScienceNewsForStudents