Yeni bulgular, ön bulgu olmasına rağmen, COVID-19’un potansiyel uzun vadeli etkileri hakkında endişe yaratıyor.
Bu makale, en son araştırmaları kapsayan çevrimiçi bir yayın olan The Conversation’ın izniyle yeniden basılmıştır.
18 aydan fazla bir süredir sürekli dikiz aynasından kendisine baktığımız pandemi ile birlikte araştırmacılar, COVID-19’un vücut ve beyin üzerindeki etkilerine dair sürekli yeni ve önemli bilgiler topluyorlar. Bu bulgular, koronavirüsün yaşlanma gibi biyolojik süreçler üzerindeki uzun vadeli etkileri konusunda endişe yaratıyor.
Bilişsel sinirbilimci olarak, geçmişteki araştırmam, yaşlanmaya bağlı normal beyin değişikliklerinin, özellikle orta yaş ve sonrasında, insanların düşünme ve hareket etme yeteneklerini nasıl etkilediğini anlamaya odaklanmıştır. Ancak COVID-19’un, bulaşmayı takiben aylarca veya daha uzun süre vücudu ve beyni etkileyebileceğini gösteren daha fazla kanıt geldikçe, araştırma ekibim aynı zamanda doğal yaşlanma sürecini de nasıl etkilediğini keşfetmekle ilgilenmeye başladı.
BEYNİN COVİD-19’A YANITINI GÖRMEK
Ağustos 2021’de, COVID-19 yaşayan kişilerdeki beyin değişikliklerini araştıran ön ama büyük ölçekli bir çalışma, sinirbilim topluluğu içinde büyük ilgi uyandırdı. Bu çalışmada araştırmacılar 2014’e kadar geri giderek, Birleşik Krallıktaki 45.000’den fazla kişiden alınan beyin görüntüleme verilerini içeren UK Biobank adlı mevcut bir veri tabanına dayandılar. Bu, kritik bir şekilde, tüm bu insanların pandemi öncesi referans verilerinin ve beyin görüntülerinin olduğu anlamına gelir.
COVID-19 yaşayan kişileri yaşamayan katılımcılarla, yaş, cinsiyet, referans görüntüleme tarihi ve çalışma yeri ile sağlık değişkenleri ve sosyoekonomik durum gibi hastalık için ortak risk faktörlerine göre dikkatlice eşleştirerek karşılaştırdılar.
Araştırma ekibi beyin görüntüleme verilerini analiz etti ve ardından COVID-19 teşhisi konanları ek beyin taramaları için geri çağırdı. Grupları yaş, cinsiyet, temel test tarihi ve çalışma yeri ile sağlık değişkenleri ve sosyoekonomik durum gibi hastalık için ortak risk faktörlerine göre dikkatlice eşleştirerek, COVID-19 yaşayan kişileri yaşamayan katılımcılarla
karşılaştırdılar.
Ekip, COVID-19 geçirenler ve geçirmeyenler arasında, beyindeki bilgileri işleyen nöronların hücre gövdelerinden oluşan gri maddede belirgin farklılıklar buldu. Spesifik olarak, COVID- 19 grubunda beynin ön ve temporal loblarındaki gri madde dokusunun kalınlığı, COVID-19 yaşamamış grupta görülen tipik örüntülerden farklı olarak, azaldı.
Genel popülasyonda, insanlar yaşlandıkça zamanla gri madde hacminde veya kalınlığında bir miktar değişiklik görmek normaldir, ancak değişiklikler COVID-19 geçirenlerde normalden daha fazlaydı. İlginç bir şekilde, araştırmacılar hastaneye yatış gerektirecek kadar ciddi hastalığı olan bireyleri ayırdıklarında, sonuçlar daha hafif COVID-19 geçirenlerle aynıydı. Yani, COVID- 19 geçirmiş olan insanlar, semptomlar hastaneye yatmayı gerektirecek kadar şiddetli
olmadığında bile beyin hacminde küçülme yaşadı.
Son olarak, araştırmacılar bilişsel görevler üzerindeki performans değişikliklerini de inceledi ve COVID-19 geçirenlerin, geçirmeyenlere göre bilgiyi işlemede daha yavaş olduğunu buldular. Hakem denetimi bekledikleri için bu bulguları yorumlarken dikkatli olmamız gerekirken, büyük örneklem, aynı kişilerdeki hastalık öncesi ve sonrası veriler ve COVID-19’u olmayan kişilerle dikkatle eşleştirmek, bu ön bulguları özellikle değerli kılmıştır.
BEYİN HACMİNDEKİ BU DEĞİŞİKLİKLER NE ANLAMA GELİYOR?
Pandeminin başlarında, COVID-19 geçirenlerin en yaygın bulgularından biri tat ve koku alma duyusunda kayıp yaşamalarıydı. Çarpıcı bir şekilde, Birleşik Krallıktaki araştırmacıların COVID-19’dan etkilendiğini tespit ettiği beyin bölgelerinin tümünün, kokular hakkında burundan diğer beyin bölgelerine sinyaller ileten, beynin ön kısmına yakın bir yapı olan koku soğancığı ile bağlantılı olduğu saptandı. Koku soğancığının temporal lob bölgeleriyle bağlantıları bulunuyor. Orası hipokampusun bulunduğu yer olduğu için Temporal lobdan sıklıkla yaşlanma ve Alzheimer hastalığı bağlamında bahsederiz. Hipokampusun, hafıza ve bilişsel süreçlere dahiliyeti göz önüne alındığında muhtemelen yaşlanmada önemli bir rol oynuyor.
Koku alma duyusu, Alzheimer araştırmaları için de önemlidir, çünkü bazı veriler, hastalık riski taşıyanların koku alma duyusunun azaldığını ileri sürüyor. COVID ile alakalı değişikliklerin uzun vadeli etkileri hakkında herhangi bir sonuç çıkarmak için çok erken olsa da COVID-19 ile ilgili beyin değişiklikleri ve hafıza arasındaki olası bağlantıların araştırılması, özellikle ilgili bölgeler ve bunların hafıza ve Alzheimer hastalığı açısından önemi göz önüne alındığında büyük ilgi uyandırıyor.
BUNDAN SONRASI
Bu yeni bulgular, önemli ancak cevaplanmamış soruları beraberinde getiriyor: COVID-19’u takiben bu beyin değişiklikleri, yaşlanma süreci ve hızı için ne anlama geliyor? Ve zamanla beyin viral enfeksiyondan bir dereceye kadar iyileşir mi?
Bunlar, beyin yaşlanmasını araştıran, devam eden çalışmamızla bağlantılı olarak bazılarını kendi laboratuvarımda yapmaya başladığımız aktif ve açık araştırma alanlarıdır. Laboratuvarımızın çalışması gösteriyor ki, insanlar yaşlandıkça beynin bilgiyi farklı şekilde düşünüyor ve işliyor. Ayrıca, zaman içinde insanların vücutlarının hareket etme ve yeni motor becerileri öğrenme biçimde değişiklikler gözlemledik. Onlarca yıllık çalışma, ileri yaşlardaki yetişkinlerin bilgiyi işlemede ve manipüle etmede- örneğin zihinsel bir alışveriş listesini güncellemek gibi – daha çok zorlandığını göstermiştir, ancak genellikle kelime bilgisini ve şeylere dair bilgilerini korurlar. Motor becerilerle ilgili olarak, yaşlı yetişkinlerin hala öğrenebildiğini biliyoruz, ancak genç yetişkinlerden daha yavaşlar.
Beyin yapısı söz konusu olduğunda, genellikle 65 yaş üstü yetişkinlerde beynin boyutunda bir küçülme görüyoruz. Bu küçülme sadece bir bölgeyle sınırlı değil. Beynin birçok bölgesinde farklılıklar görülebilir. Ayrıca beyin dokusu kaybı nedeniyle, yerine boşluğu dolduran beyin omurilik sıvısında tipik bir artış görülür. Ek olarak, aksonlar üzerindeki yalıtım (sinir hücreleri arasında elektriksel uyarıları taşıyan uzun kablolar) da yaşlı erişkinlerde daha az sağlamdır.
Son on yılda yaşam beklentisi arttıkça, daha fazla kişi daha ileri yaşlara ulaşıyor. Hedef, herkesin uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmesi olsa da kişinin hastalık veya sakatlık olmadan yaşlandığı en iyi senaryoda bile, yaşlılık, düşünme ve hareket etme şeklimizde değişiklikler getirir.
Tüm bu yapboz parçalarının nasıl bir araya geldiğini öğrenmek, yaşlanmanın gizemlerini çözmemize yardımcı olur, böylece yaşlanan bireylerin yaşam kalitesini ve fonksiyonlarını iyileştirmeye yardımcı olabiliriz. Ve şimdi, COVID-19 bağlamında, beynin hastalıktan sonra da ne derece iyileşebileceğini anlamamıza yardımcı olacak.
Orijinal makale: Scientific American