Çocuklarda ihmal edilmenin psikolojik etkileri üzerinde duran Alfred Adler, bu durumun ilerleyen yıllarda kişilik gelişimi üzerinde yol açtığı sorunlara değinmiştir. Adler, şımarık çocuklardan daha düşük sıklıkta karşılaşılsa da tıpkı onun gibi gerçeklikten ayrı, kurgusal bir yaşam görüşüne sahip olan bir diğer sorunlu çocuk tipinin ihmal edilmiş çocuğun durumu olduğunu belirtir. İhmal edilmiş çocuk, başta annesi olmak üzere ona güven duygusunu aşılayacak kimseyi bulamamış, daha önce toplumsal duyguyu, birliktelik ve dayanışma hissini yaşayabileceği bir sosyal deneyime sahip olmamış, küçük yaştan itibaren kendisini ihmal edilmiş ve dışlanmış hissetmiştir. Aslına bakılırsa etrafımızda tam manasıyla doğuştan itibaren ihmal edilip yalnız bırakılan bir çocuk örneği görebilmek pek mümkün değildir. Çünkü bu şartlara maruz kalan bir bebeğin kendi başına hayatta kalma ihtimali yok denilecek kadar azdır. Yaşamının ilk yıllarında ilgisizlik ve ihmale maruz kalan pek çok çocuğun yaşama veda edebildiğini belirten Adler, hayatta kalabilenlerin yaşadıkları güçlüklerin ise onları ihmal edilmiş hisseden ve hayatı bu görüş üzerine kurgulayan çocuklar olmaya sevk ettiğini savunur. Ancak ihmal edilmiş hisseden çocukların pek çoğunun aslında başlangıçta bir süreliğine şımartılmış olduklarını, fakat kısa süre sonra şımartılma sürecinin sona ermesi sebebiyle kolayca kendilerini ihmal edilmiş hissedebildiklerini de ifade eder. Bu görüşten yola çıkarak kendisini sürekli ihmal edilmiş hisseden bir çocuğun geçmişinde şımartıldığı bir dönemin varlığından şüphe etmek yanlış olmaz.
Psikolojik açıdan ihmal edilmiş hisseden bir çocuk, henüz küçük yaşta edindiği yetersiz deneyimiyle yaptığı yanlış çıkarımlar sonucu dış dünya ile işbirliğini keserek, tüm ilgisini kendisine yoğunlaştırmasıyla hataya sebebiyet verecek pek çok olumsuz eğilim sergileyebilir. Sevgi ve işbirliğini öğrenmediği için toplumu soğuk ve düşmanca gören ihmal edilmiş çocuk, insanların sevgi ve saygısını kazanabileceğinin farkında değildir, ayrıca kendisine güvenmemekte ve sahip olduğu kapasiteyi de küçümsemektedir. İletişim kurma ve insanlarla iyi geçinme konusunda bilgisiz olan ve işbirliği yapmayı öğrenmeyen ihmal edilmiş çocuk, Adler’e göre gerçekten güvenebileceği bir ‘başka insan’ bulamamıştır. Yaşamdaki başarısız pek çok kişinin öksüz ya da gayri meşru çocuklardan oluşması ve bu türden çocukların ihmal edilmiş çocuk sınıfına mensup olmaları üzücü bir gerçektir.
Çocuklukta kendilerini ihmal edilmiş gören, küçümsenmiş hisseden kişiler ilerleyen yıllarda daha geniş bir sosyal çevreye karışmaya başladıklarında beğeni kazanmayı arzulayarak tehlike doğurabilecek durumlarla yüz yüze gelebilir, kendilerini pohpohlayan insanlar tarafından kolayca kandırılabilirler. Adler, evde onaylanmadığını hissederek sonunda beğenildikleri ve ilgi odağı haline geldikleri bir konum kazanabilme hevesiyle cinsel ilişki yaşamaya başlayan pek çok kız ile karşılaştığını belirtmektedir.
Bireylerin yaşama ilişkin tutumunun ilk gelişim evresinde hatalara sebebiyet vermemek için aile içinde çocuklara eşit davranmaya, ayrımcılık yapmamaya, bir çocuğu diğer çocuğa yeğlememeye dikkat edilmelidir. Bireysel Psikoloji açısından bir çocuğun diğerinden üstün tutulduğu ortamlar cesaret kırıcıdır, ayrıca kıskançlık, yetersizlik gibi olumsuz hislerin gelişmesine ve işbirliği yeteneğinin kaybolmasına da yol açar.
Yazar: Uzm. Psk. Ali Engin Uygur