Alerjiler, bağışıklık sistemimizin çevresel maddelere tepki göstermesi sonucu gelişen biyolojik tepkilerdir. Gıda, polen, toz akarları, hayvanlar, böcek sokmaları veya ilaçlar gibi farklı yapılara alerjen denir ve alerjiler bu yapılara tepki olarak ortaya çıkabilirler.
Alerji vücudun farklı bölümlerini etkileyebilir. Örneğin alerjik rinit veya saman nezlesi burnu ve gözleri etkilerken, egzama cildi etkiler. Gıda alerjileri ise bağırsakları, cildi, solunum yollarını, akciğerleri ve bazen tüm vücudu kan damarları yoluyla etkiler.
Akciğerleri etkileyen astım ve yemek borusunu boğazdan mideye kadar etkileyen eozinofilik özofajit gibi diğer durumlar alerji ile yakından ilişkilidir. Fakat temelde farklı nedenleri mevcuttur.
Bir Dizi Reaksiyon
Çoğu reaksiyon yalnızca hafif ya da orta derecede şiddetli olup antihistaminiklerle tedavi edilebilirken, bazıları hayatımızı tehlikeye sokabilir ve acil tıbbi müdahale gerektirir. En ciddi, sistemik alerjik reaksiyonlar anafilaksi olarak bilinir. Ciddi alerjileri olan insanlar acil durumlar için bir adet adrenalin oto-enjektörü yanlarında bulundurmalıdırlar.
Birinin alerjisi olup olmadığını alerjik deri testi yaparak veya bağışıklık sisteminin bir alerjene karşı antikor üretip üretmediğini kontrol eden bir kan testi yaparak doğrulayabiliriz. Bağışıklık sistemi antikor geliştirdiyse, vücut alerjeni potansiyel bir tehdit olarak hatırlar ve alerjen maddeye bir sonraki maruz kalma durumunda güçlü bir bağışıklık tepkisi oluşturması muhtemeldir.
Birinin ileride herhangi bir alerjene karşı reaksiyon gösterme ihtimalinin olup olmadığını belirleyebilmek için kişinin tıbbi geçmişi ve test sonuçları incelenmelidir.
Gıda alerjisi durumunda alerjik reaksiyon geliştirme olasılığı düşükse, insanlar yiyeceklerle ilgili sıkıntı çekerler. Kişi, alerjik reaksiyon belirtileri için yakından izlenirken, rahatsız edici yiyeceklerin miktarı arttıkça sıkıntıları da artar.
Alerjiler batı dünyasında daha sık görülmekte. Avustralya’da her üç kişiden biri, hayatlarının bir döneminde mutlaka alerjik reaksiyon göstermekte. Her 20 kişiden 1’inde ise bir gıda alerjisi, her 100 kişiden 1’inde de anafilaksi olarak bilinen hayati tehlikeye sahip alerjik bir reaksiyon var.
1994 ile 2004 yılları arasında anafilaksi nedeniyle hastaneye kaldırılan bireylerin sayısı on yılda iki katına çıktı ve aynı dönemde beş yaşın altındaki çocuklarda oran beş kat arttı. Bu durum, erken yaşta alerji gelişiminin yetişkinlere oranla daha hızlı oranda arttığını düşündürmektedir.
Çocuklar daha çok, yumurtalar, süt ürünleri veya yer fıstığına karşı alerji geliştirirler, buna karşın yetişkinler ise genellikle deniz ürünlerine karşı alerji geliştirirler.
Olası Nedenler
Alerjik reaksiyonların sayısının artmasının altındaki nedenler net olarak anlaşılamamış olsa da, uzmanlar şu altı teori üzerinde yoğunlaşmaktadırlar:
1) Hayatın ilk dönemlerinde enfeksiyonlara ya da mikroplara – ya da her ikisine de – maruziyetin azalması, alerji riskinin artmasına neden olabilir. İlk olarak 1989’da öngörülen bu duruma hijyen hipotezi adı verilir. Yapılan araştırmalar, evcil hayvanlar veya çiftlik hayvanlarıyla yakın temasta olan ve geniş ailelerden gelen çocukların alerji geliştirme olasılıklarının daha düşük olması, dolaylı yoldan da olsa hijyen hipotezini desteklemektedir.
2) Yumurta ve fıstık gibi alerjik gıdaların çocukluk döneminin sonlarına kadar ertelenmesi de bu etkiye neden olabilir. Bu teori, 2015’te yayınlanan LEAP çalışmasının sonuçlarından kaynaklanan en yeni teorilerden biridir. Fıstığa karşı alerji geliştirme riskinin yüksek olduğu bir toplumda hayatın ilk dönemlerindeki fıstık tüketimi ile ilgili yapılan bu randomize araştırma, erken yaşta fıstığa maruz bırakılmanın bu besine karşı alerji geliştirmeyi önlediğini gösterdi.
3) Gıdaları farklı metotlar kullanarak hazırlamak da alerjik reaksiyon derecesini etkileyebilir. Mesela yer fıstığını kızartmak alerjik tepkiyi yüksek ölçüde arttırırken, haşlamak azaltır. Kısmen de olsa, yer fıstığının farklı tüketim şekilleri ülkeler arasındaki alerjik vaka yoğunluğunun farklılığını açıklayabilir.
4) D vitamini eksikliği de alerji riskini artırabilir. Yapılan bir kaç çalışma ekvatordan uzaklaştıkça (güneşe maruz kalma seviyesi azaldığı için kandaki D vitamini değerinin düşmesinden dolayı) alerji geliştirme riskinin arttığını gösteriyor. Fakat var olan alerjileri yok etmek için D vitamini tedavisinin etkili olup olmadığı henüz kanıtlanamamıştır.
5) Alerjenlere maruz kaldıktan sonra alerjiler ortaya çıkabilir; örneğin özellikle de egzama gibi iltihaplı bölgelere süt ürünleri veya fındık yağları içeren cilt nemlendiricileri uygulanması alerjik reaksiyonu tetikleyebilir.
6) Düşük lifli diyetler ve yoğun antibiyotik kullanımı nedeniyle değişmiş bağırsak florası vücudun bağışıklık fonksiyonunu değiştirebilir ve alerji oluşmasına neden olabilir.
Alerjilerden Tamamen Kurtulabilir miyiz?
Alerjinizin zamanla iyileşip iyileşmediği genellikle alerjinin türüne bağlıdır. Örneğin egzaması olan bir çocuk ergenlik dönemine geldiğinde egzamasının iyileştiğini farkeder. Fakat bazı insanlarda ise egzama yetişkin oluncaya kadar iyileşmez. Bunun yanı sıra fıstığa alerjisi olan çocuklarda yetişkinlik çağına gelinceye kadar alerjinin iyileşme şansı sadece %20’dir.
Alerjik semptomlara yönelik tedaviler mevcut olsa da, alerjinin ortaya çıkmasınıi ilk etapta önleyebilecek bir tedavi henüz yok. Ayrıca bir insanı şüpheli alerjen gıdalarla beslemediğimiz sürece de besin alerjisini tahmin edebilecek başarılı bir testimiz de yok. Şu anda yapılabilecek en iyi şey ise alerjimizi kontrol altında tutabilmek.
Kaynak: Huffpost