1927’de Alexander Fleming’in penisilini keşfetmesi genellikle, bir işçinin tatil yaparken oturduğu bankta rasgele bir bakteri kültürü bırakmış olması olarak tasvir edilir. Bankın üzerindeki mantarlar orada bulunan bakterileri öldürmüştü – ve şanslı Fleming artık dünyayı kurtardığını iddia edebilirdi.
Bu basit bir rastlantı değildi. İskoç doktor, aslında, yıllardır antimikrobiyal ajanlar ile ilgili araştırmalara öncülük etmekteydi. Ancak Fleming, arıtma işleminin çok zor olduğunu düşündüğü için ilacı geliştiremedi. Bu işlem, tam on yıl sonra Oxford’daki Howard Florey, Ernst Chain ve Norman Heatley’e kalmıştı.
Penisilinle tedavi edilen ilk hasta, bir polis memuru olan Albert Alexander’dı. Yaygın efsaneye göre, Alexander 1940 yılında güz mevsiminin başlarında Oxfordshire’daki Wootton isimli küçük bir köyde bulunan polis evinin bahçesindeki gülleri budarken, eline diken battı ve daha sonra kan zehirlenmesi yaşadı.
Araştırmacılar, farelerdeki enfeksiyonları tedavi edip güvenli olduğunu kanıtladıktan sonra artık ölmeye yakın hasta bir gönüllü birey üzerinde de penisilini test edebileceklerini düşünürlerken, Alexander’ın durumu hızla kötüye gidiyordu. Alexander, şu anda Oxford’da Radcliffe Hastanesi olan klinikte yatıyordu, vücudu apselerle kaplıydı ve bir gözünü de çoktan kaybetmişti.
Başlangıçta 200 mg penisilin verildi; ardından beş gün boyunca her üç saatte bir 300 mg daha verildi. Alexander kısa sürede iyileşmeye başlamıştı ve bu oldukça dikkat çekiciydi. Fakat, orijinal penisilin formülü, vücuttan öyle hızlı bir şekilde atılıyordu ki, Florey yaptıkları işi, tıpası olmayan bir küveti doldurmaya çalışmaya benzetiyordu. Bu durum, sık tekrarlanan dozların sebebini açıklıyordu.
Hastanın idrarı toplanıp, Chain’in tekrar kullanım için ilacı dışkıdan umutsuzca arındırdığı Sir William Dunn Patoloji Bölümü’ndeki penisilin üretim ünitesine hızlıca yetiştiriliyordu. Ama Alexander yeterince iyileşemedi. Hastalık yeniden nüksetti ve maalesef polis memuru kurtarılamadı.
Antibiyotik Devrimi Başlıyor
Bununla birlikte, Alexander’ın geçici de olsa iyileşmesi, penisilin ekibini, ilacın ancak yeterli miktarda uygulanması halinde tedavinin mümkün olabileceğine ikna etmişti. Florey, yanına Heatley’i de alarak ABD’ye gitti. Florey, ilacın üretimini arttırabilmek için oradaki birkaç büyük ilaç şirketiyle (Merck, E R Squibb & Sons, Charles Pfizer & Co. ve Lederle Laboratories dahil) görüşerek onları ikna etti. Bu çaba, II. Dünya Savaşı’nın sonunda binlerce müttefik askerin savaş alanı yaralanmalarından sağ kurtulması ve gonore (bel soğukluğu) de dahil olmak üzere cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların da tedavi edilebileceği anlamına geliyordu. Bu girişim antibiyotik devrimini ateşledi.
Yakın zamanda, yaşlı bir hanımefendi kendisiyle yapılan bir röportajda, eski bir arkadaşı olan Sheila LeBlanc’in hikayesini anlattı. Polis memuru Albert Alexander’ın kızı olan Sheila, halen hayatta ve Kaliforniya’da yaşıyor. Sheila’ya bazı sorular soruldu. Babasının 1941 yılında öldüğünde, annesi Edith’in çalışması gerektiği için kendisi ve erkek kardeşinin Surrey’deki Güney İl Emniyet Yetimhanesi’ne verildiklerini anlattı.
1950’lerde ise Sheila, Amerikalı bir askere aşık oldu. Evlenip ABD’ye taşındılar ve şimdilerde 60 yıldır orada yaşıyor. 1960’larda Alman bir gazetecinin Edith Alexander’ın kapısına kadar gelip, penisilinin ilk uygulandığı hastanın bir fotoğrafını istediği ana kadar, Sheila’nın ailesi tıbbi literatürün dipnotlarında Albert Alexander’ın rolünden habersizdi.
Sheila, polis evinin çok güzel bir gül bahçesine sahip olduğunu hatırlasa da, meşhur gül dikeni hikayesinin yalan olduğunu ortaya çıkardı. Alexander’in ağzının yakınındaki ölümcül bir kesik, Almanların Southampton’daki bombalı saldırıları sırasında meydana gelmişti ve Alexander ise 1940 Kasım’ında bu bölgede Southampton hava saldırısı sırasında düzeni sağlamak için görevliydi.
Kaynak: Science Alert