Risk Alma Eğilimi Genetik Bir Temele Dayanıyor

0
1396

Risk alma isteğiniz genetik bir temele dayanıyor ve sizi sandığınızdan daha fazla etkileyebiliyor. Aşırı risk alan kişiler genellikle bir kendilerini risk almaya zorlayan bir duyguya kapıldıklarını söylerler. Düzenli olarak yüzlerce metre derinliğe dalan serbest dalış dünya rekortmeni William Trubridge bu duyguyu, “irademin ötesine geçerek beni benden alıyor” diye açıklıyor. Çoğumuz bu duyguya aşinayız. Fakat hepimiz aynı şekilde – veya aynı ölçüde risk alma arzusu yaşamıyoruz. Peki neden böyle?

Araştırmacılar, genetik faktörlerin söz konusu olabileceğinden şüphe duydular, ancak bugüne kadar bu öngörü bugüne kadar kanıtlanamamıştı. Communications Biology‘de yayınlanan yeni bir çalışmada, özellikle risk alma ile bağlantılı 26 genetik çeşitlilik olduğu ortaya çıktı.

Bulgular önemli, çünkü “risk alabilen” sözcüğü, serbest dalış veya dağ bisikletiyle kasksız olduğu halde eğlenen atletik bir insanı akla getirebilirken, gerçeklik daha az göz alıcıdır. Risk alma faktörü sıklıkla kendini zaman içinde kötü sonuçlanabilecek günlük kararlarda gösterir.

Örneğin, risk almaya eğilimli bireylerin sigara içmeleri ve ilk kez sigara içmeyi gençken denemeleri daha olasıdır. Ayrıca düzenli olarak alkol almaları ve bağımlılık geliştirmeleri de diğer insanlar göre daha yüksek bir ihtimaldir. .Uzmanlar, bu insanların biyolojik mekanizmalarına ışık tutmak için, alınan risklerin genetik belirleyicilerini ve sağlık üzerindeki etkilerini incelediler.

Kendinizi risk alan biri olarak mı tanımlıyorsunuz? Bu soru, Birleşik Krallık’taki genetik verileri depolayan UK Biobank çalışmasına kayıtlı 500.000 sağlıklı yetişkine sorulan bir soruydu.Bu yetişkinlerin yaklaşık dörtte biri “evet” yanıtını verdi. Ortalama olarak, bu bireyler daha fazla alkol tüketiyorlardı ve sigara içmiyor olanlar bile hayatlarında en az bir kez sigara içmeyi denemişlerdi. Bu bireyler uyuşturucu bağımlılıklarını rapor etmeyenlere göre daha fazla risk aldılar ve risk almanın sağlık üzerinde önemli etkileri olabileceği fikrini onaylamadılar.

Şaşırtıcı Bulgular

Genomik verilere bakıldığında, yapılan analiz risk aldığını söyleyen bireylerin eğilimleri ile ilişkili insan genomu (genetik lokus) bölgelerinde 26 farklılık ortaya koydu. Bu bölgelerde bulunan genler merkezi sinir sistemi ve bağışıklık sisteminde zengin bir şekilde kendilerini gösterir.

Beynin risk alma davranışında önemli bir rol oynadığı pek de şaşırtıcı değildir. Analizde vurgulanan dört belirgin beyin bölgesi – ön frontal korteks, hipokampüs, anterior singulat korteks ve hipotalamus – daha önce risk alma ile ilgili kişilik özellikleriyle ilişkilendirilmişti. Örneğin, hipokampus davranışsal ket vurmayı düzenler, yanı alışılmışın dışındaki durumlarda geri çekilme eğilimi.

Bağışıklık sistemi ile ilişki başlangıçta daha şaşırtıcıydı. Ancak, bağışıklık sisteminin depresyon gibi ruhsal ve davranışsal sorunlarla ilişkili olduğuna dair artan kanıtlar mevcut. Bağışıklık yapısının ve kişiliğin birbirine bağlı olduğunu gösteren araştırmalar da var.

Daha sonra, risk alma genetiğinin  sağlıkla ilgili diğer özelliklerin genetiği ile nasıl ilişkili olduğunu araştırıldı. Risk almanın, çocukluk çağı obezitesi ve bel-kalça oranı gibi vücut kompozisyonu ile genetik bir temeli paylaştığı görüldü. Risk alma ve yaşam tarzı kararları arasında genetik bağlantılar da vardır – örneğin (kadınlar için) erken yaşta çocuk sahibi olmak ve sigara içmeyi denemek gibi. Ayrıca, bireyleri risk almaya teşvik eden genetik çeşitliliklerin bipolar bozukluk ve şizofreni gibi psikiyatrik hastalıkları geliştirme olasılığının diğer insanlara göre daha yüksek olduğu da keşfedildi.

Duygusal Yeme Bozukluğu ve Vücut Kütle İndeksi

Ek olarak, risk almada rol oynayan 26 genetik lokusun dördü, vücut kitle indeksi (VKİ) ile ilişkilidir. Bu oran, bireyin aşırı kilolu veya obez olup olmadığını göstermek için yaygın olarak kullanılan bir ölçümdür. Risk alma ve VKİ arasındaki genetik bağlantılar bu çalışma için ilgi çekiciydi. Diğer (genetik olmayan) araştırmalar ise, aşırı kilolu ve obez bireylerin sağlıklı kiloda olan insanlardan daha fazla risk aldıklarını göstermektedir. Örneğin, aşırı derecede obez ergenlerin akranlarına göre daha çok sigara içme olasılığı daha yüksektir.

Bazı çalışmalar daha da ileriye giderek, risk almaya eğilimli olmanın aslında obeziteye neden olabileceğine, dürtüsel gıda tercihlerinin, kötü yemek planlamasının ya da yeme yemenin makul mekanizmalar sağladığına dair hipotezlerinin olduğunu ileri sürmektedirler.

Araştırma, yemek yeme alışkanlıkları ile ilgili davranışların obeziteye yakalanma riskini azalttığı fikrine kısmi destek sağlamaktadır. Daha fazla risk artırıcı gene sahip olan bireylerin, günlük olarak daha fazla kalori, yağ ve protein taşıyan yiyecekleri tüketme eğiliminde oldukları görüldü. Ayrıca, bu insanların kahvaltıyı atlama olasılıkları daha yüksektir ve eğer birey erkekse, hoş olmayan duygulara bir tepki olarak, kendisini yemek yemeye verir. Yiyeceklerle ilgili bu davranışların her ikisi de kilo alma ile ilişkilidir.

Ancak, sonuçlar bütün meselenin bu olmadığını gösteriyor. Hem kahvaltıyı atlama hem de duygusal yeme kilo alımı ile ilişkiliyken, artan risk alımının da dahil olduğu genetik çeşitlilikler arasında genel bir ilişkinin bulunması ve bu davranışlar, bireysel farklılıkların etkilerinin de dahil olduğu geniş bir çeşitliliği maskelemektedir. Aslında, bunlardan bazıları daha düşük VKİ ile ilişkilidir. Bulgular, risk alma ve VKİ’nin ilişkili olmasına rağmen, geniş çapta tanımlanmış risk almaya eğilimli bütün bireylerin obeziteye karşı doğrudan savunmasız olma ihtimalinin düşük olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu sonuç, tehlikeli sporlardan tutun da riskli yatırım kararlarına ve sağlıksız yeme alışkanlıklarına kadar oldukça geniş bir yelpazede “risk alma” olarak tanımlanabilecek davranışlar göz önüne alındığında, şaşırtıcı değildir. Risk almanın ve keşfedilen 26 genetik lokusun daha fazla araştırılması, obezite riskine katkıda bulunan risk alma eğilimi ve davranışının belirli yönlerini daha derinlemesine anlamamızı sağlayacaktır. İleriki dönemlerde yapılacak olan geniş çaplı çalışmaların, gelecekte risk alma eğilimlerine katkıda bulunan birçok geni ortaya çıkaracağı düşünülüyor.

Risk alma hem iyi hem de kötü bir üne sahiptir. Astronot Neil Armstrong, “risk olmadan büyük bir başarı elde edilemeyeceğini” öne sürdüğü gibi, bir yandan insanlığın keşif ve çabalarına olan katkıları için övülürken, öte yandan, risk almanın tehlikeli olduğu savunulur. Yaşamlarımız üzerinde sahip olduğumuz kontrolü vurgulayan ve belki de biraz da abartmış olan kültürler, riski büyük bir dikkatle ele alır. O zaman, risk almanın genetik temellerini araştırmak, sağlık ve esenlikle olan bağlantılarını anlamamız için bize yeni ufuklar açacaktır.

Kaynak: Science Alert

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here