7 Mart 2009 tarihinde, diğer yıldızlar etrafında dönen, dış gezegenler olarak bilinen gezegenleri tespit etmesi için Kepler Uzay Teleskobu uzaya fırlatıldı. Kepler, o tarihten itibaren 150 bin yakın yıldızı gözlemledi. Kepler’in amacı, astronomların ‘geçiş’ dediği fenomenleri tespit etmekti. Geçiş, bir dış gezegenin yıldız etrafında dönerken, Dünya ile yıldız arasından geçmesine verilen isimdir. Bu sırada gezegen, yıldızın ışığının bir kısmını engeller ve bu yıldızdan gelen ışıktaki düşüş sayesinde Kepler, gezegeninin büyüklüğü dâhil birçok önemli bilgi elde eder. Dış gezegenler bu yöntemle keşfedilir.
BİLGİSAYARIN GÖREMEDİĞİNİ GÖRDÜLER
Kepler’den gelen veriler, bilgisayarlar tarafından incelenip geçişler keşfedildi. Bilgisayarların yanılabileceğini düşünen Yale Üniversitesi’nden bir grup, verileri bilim meraklıları ile planethunters.org isimli siteden paylaştılar. Bazı bilim insanları bu uygulamayı ciddiyetsiz bulsa da ‘gezegen avcıları’ isimli proje başarılı olmuş, insanlar bilgisayarın göremediğini görmüş ve bunun sonucunda onlarca gezegen keşfedilmişti. Projeye toplam 300 bin gönüllü bilim aşığı yardımcı oldu. Bu gezegenler yanında, gezegen avcıları, KIC 8462852 isimli yıldızda, çağımız astronomisinin en önemli gizemlerinden birini keşfettiler. Geçiş sırasında yıldızların ışığı çok az bir oranda değişir. Mesela Jüpiter gezegeni, Güneş’in önünden geçerken onun ışığının sadece yüzde 1’ini engeller, Dünya için bu rakam Jüpiter’den 11 kere daha azdır. Işıktaki azalma, simetrik ve periyodiktir, çünkü gezegenler yuvarlakımsıdır ve periyodik yörüngelerde hareket ederler. Işıktaki bu düşüşler genelde birkaç saat sürer.
DÜNYA’NIN BİN KATI
Gezegen avcıları Mayıs 2009 verilerinde, bizden 1400 ışık yılı uzakta bir yıldız olan KIC 8462852’den gelen ışıkta birçok gariplik fark ettiler. Işıkta yüzde 6 oranında dev bir düşüş yaşanmış, bu düşüş birkaç saat değil bir hafta sürmüştü ve beklenenin aksine düşüş asimetrik bir şekilde gerçekleşmişti. Yani KIC 8462852’den gelen ışığı engelleyen şey her neyse küresel değildi ve devasa büyüklüğe sahipti. Mart 2011’de KIC 8462852’den gelen ışık şiddetinde bu sefer yüzde 15’lik bir düşüş gerçekleşti. Süreç gene asimetrikti, ışığın azalması bir hafta sürmüş, sonra birkaç gün içinde ışık eski parlaklığına dönmüştü. Şubat 2013’te daha da garip bir gözlem yapıldı, ışık yüzde 22’ye kadar düşmüş, düzgün bir düşüş ve çıkış yerine, bazıları saatler bazıları günler süren iniş çıkışlar olmuştu. Bu iniş çıkışlar, Kepler’den gelen veriler durana kadar, 100 günden fazla bir süre gözlemlenmişti. KIC 8462852’den gelen ışığı ne engelliyordu? Gezegen olamazdı, zira engellenen ışık devasaydı (Dünya’nın bin katı), küresel olmayan bir şey tarafından engelleniyor ve bu şey gezegenler gibi düzenli periyodik yörüngede hareket etmiyordu. Önce verilerin hatalı olabileceği düşünüldü ama verilerde bir sorun yoktu. Sonra yıldızın genç olduğu, daha yeni oluşum aşamasında olduğu için etraftaki gaz bulutlarının bu sonuca yol açtığı düşünüldü. Ancak bu teori de yanlışlandı; yıldız, genç bir yıldız görüntüsü vermiyordu. Daha sonra yıldız etrafında dönen iki gezegenin çarpışmasının bu garip verilere yol açıyor olabileceği söylendi. Ancak çarpışma teorisi de doğru gözükmüyordu, çünkü çarpışma olsaydı yüksek miktarda toz oluşur ve bu toz yaydığı infrared ışıma ile tespit edilebilirdi. Yıldızın etrafında böyle bir ışıma görülmüyordu.
MAKUL BİR YAKLAŞIM VAR AMA…
Bu teorilere kıyasla daha makul bir yaklaşım, ışığın yıldız etrafında garip eliptik yörüngelerde dönen kuyruklu yıldız sürüleri tarafından engellendiğini iddia etmektir. KIC 8462852’ye yakın bir yıldızın çekim etkisi ile, yıldızın dışındaki yerel Oort bulutundaki kuyruklu yıldızlar, KIC 8462852’ye doğru itilmiş olabilir. Bu kuyruklu yıldızların yıldızımıza yaklaşırken parçalanması ve üzerlerindeki buzun erimesi sonucunda açığa çıkacak gazlar, ışık grafiklerindeki asimetriyi açıklayabilir.
Üstelik bu etkiyi yapabilecek, KIC 8462852’ye 130 milyar km uzakta bir kuyruklu yıldız da mevcut. Ancak çoğu astronom, kuyruklu yıldızların ışıktaki yüzde 22’lik düşüşü tek başına açıklayamayacağı kanaatinde. Astronomların önünde çözümlenmeyi bekleyen bir gizemin daha olması, bu bilim dalının cazibesini arttırıyor.