Yüzlerce yıllık bir eserin tek kopyasını elinizde tuttuğunuzu hayal edin. Şimdi, onu bir tart kalıbının altına sermek ya da botlarınızı temizlemek için kullandığınızı düşünün. Tarihçi Elizabeth Yale, bizim bugün alışık olduğumuz türdeki kütüphane arşivlerinin keşfinden önce, Erken Modern Dönem İngiltere’sindeki çoğu insanın eski yazı ve eserlerle yaptığının bunlar olduğunu söylüyor.
Protestan Reformu İngiltere’yi etkisi altına aldıkça, Parlamento 1536 yılında manastırları kapatmaya yönelik bir yasa çıkardı. Sonraki yirmi yıl içinde, İngiltere manastır kütüphanelerini boşalttı. Bazı antikacılar bu materyalleri kurtarmaya çalışsa da, aslında bu kadar büyük miktarda kitabı ve yazıyı güvenli bir şekilde saklayacak bir yer de yoktu.
Yale bu süreçte eserlerin her yere dağıldığını, insanlar tarafından kesilip parçalandığını ve çoğu insanın bu eserlerin üzerine yazılı olduğu parşömen ve kağıt gibi materyalleri, eserlerin içeriklerinden çok kullanışlı bulduğunu söylüyor.
Bilginler Bulabildikleri Her Materyali Kurtarmaya Ve Koruma Altına Almaya Başladı
İnsanların bu materyalleri kitaplarını kaplamak, silahlarını temizlemek ya da eldivenlerini korumak için kullandığını gören on yedinci yüzyıl bilginleri, manastırların dağıtılmasıyla kaybedilen antik bilgiler konusunda dehşet içindeydi. Bu nedenle, bulabildikleri her materyali kurtarmaya ve onları korumanın yollarını bulmaya başladılar. Bunlar arasında, onları basarak kopyalamak ve orijinal çalışmaları saklamak için yeni arşivler oluşturmak da vardı.
O dönemdeki antikacıların çoğu aynı zamanda da doğa bilimci olduğundan, onlar bu çalışmaları koruma altına alma çabalarını hızlıca benimsediler. Bu eserleri bir araya toplamak ve organize etmek için birlikte çalıştılar. Hem yeni hem de eski yazıları korumak adına, zamanın bilginleri yeni kurumlar oluşturdular. Bu kurumlardan biri de, Elias Ashmole tarafından kurulan Oxford Üniversitesi’ndeki Ashmolean Müzesi’ydi. Ashmole el yazısıyla yazılmış yazılardan ve kitaplardan oluşan geniş koleksiyonunu, daimi olarak onlara ev sahipliği yapması ve materyallerin bakımlarını sağlayıp kataloglaması için bir görevliyi işe alması şartıyla üniversiteye bıraktı.
On yedinci yüzyıl arşivcilerinin, bizim bugün sahip olduğumuz ve kütüphanelerin tamamını bir sabit diskte saklamamıza ve eserleri anında dünyanın dört bir yanındaki insanlarla paylaşmamıza olanak tanıyan teknolojimizle neler yapabilecek olduklarını hayal etmek zor. Ama Yale, günümüz arşivcilerinin de eski zamanlarda yaşayan arşivcilerin yüzleştiği aynı sorularla karşı karşıya olduğunu söylüyor: hangi bilgilerin biriktirileceği ve onların nasıl etkili ve verimli bir şekilde saklanacağı, kataloglanacağı ve paylaşılacağı.
Orijinal makale: JSTOR