Bilim kurgu yazarları hayatın neredeyse her yönünün gelecekteki halini hayal ettiler ve insanların nasıl üreyeceği de bunların arasındaydı.
İngiliz biyolog JBS Haldane’in tahminlerinden bazıları son derece spesifikti. Örneğin, o 1923’te yazdığı Daedalus, or Science and the Future’da, dünyanın ilk “ektogenik bebeklerinin” 1951’de doğacağını yazdı. Bu laboratuvar ürünü bebekler, “Dupont ve Schwarz” isimli iki hayali bilim insanının uçak kazasında ölen bir kadının yumurtalığını almasıyla dünyaya geliyordu. Yumurtalık sonraki beş yıl boyunca canlı yumurtalar üretiyor ve ekip de bunları düzenli olarak alıp döllüyordu.
Haldane Dupont ve Schwarz’ın nihayetinde “embriyonun besin ve destek” sorununu çözdüklerini yazdı. Bilim insanlarının canlı herhangi bir kadının bir yumurtalığını almayı öğrenmesiyle, yumurtalığı 20 yıla varan bir zaman boyunca laboratuvarda tutmasıyla, her ay ondan yeni bir yumurta almasıyla ve bir miktar spermle (Haldane bunun nereden elde edildiğini hiç söylemiyor) yumurtaların yüzde 90’ını başarılı bir şekilde döllemesiyle, bu laboratuvar üretimi bebekler kısa sürede bir rutin halini alıyordu. Sonra, “embriyolar dokuz ay boyunca başarıyla geliştiriliyor ve dünyaya getiriliyordu.”
Haldane’in hayali geleceğinde, 1968 yılına kadar, bu yeni teknolojiyi benimseyen ilk ülke olan Fransa’da yılda 60,000 bebek bu şekilde dünyaya geliyordu. Haldane daha ileriki bir tarihte, ektogenik bebeklerin uluslararası düzleme yayılıp doğal doğumlardan daha yaygınlaştığını ve çocukların sadece yüzde 30’unun bir kadın tarafından dünyaya getirildiğini yazdı.
İnsan Rahmini Tamamen Konu Dışı Bırakmakta Hatalıydı
Haldane insan rahmini tamamen konu dışı bırakmakta hatalıydı ama bilim insanlarının neticede canlı bir kadının yumurtalığını alıp onu çok uzun bir zaman boyunca bir yumurta kaynağı olarak laboratuvarda tutma becerisine sahip olmaları konusunda yanılmadı. Bu ilk kez 2001 yılında; o sırada Cornell Üniversitesi Weill Tıp Koleji’nde görev yapan Dr. Kutluk Oktay çocuk sahibi olmayı ertelemesi gereken ya da ertelemek isteyen kadınlardan alınan yumurtalık dokularını dondurduklarını rapor ettiğinde bildirildi. Bu durumda, kadın hamilelik için hazır olduğunda, yumurtalık dokusunun çözdürülüp yumurtalığına geri konulması için laboratuvara geri gidiyor. Eğer her şey yolunda giderse, doku birkaç ay içinde yine normal bir şekilde hormonlar salgılamaya başlıyor ve bu da yumurtalığın yeniden düzenli bir döngüde yumurtalar olgunlaştırıp salmasına yol açıyor. Günümüzde, yumurtalık dokusu kriyoprezervasyonunun ardından doğan bebeklerin sayısı yüzlerle ifade ediliyor.
İngiliz yazar Aldous Huxley’nin kafası da laboratuvar üretimi bebeklerle meşguldü. Huxley’nin 1932’de yazdığı Brave New World isimli romanın temelinde yapay üreme vardı. Dikkatle seçilmiş yumurtalar ve spermler cam kaplarda karıştırılıyor ve yapay bir rahimde geliştiriliyordu.
1958 yılında, Huxley’nin Brave New World Revisited isimli kitabı yayınlandığında, dünyanın ilk tüp bebeğinin İngiltere’de doğmasına daha hala yirmi yıl vardı.
Bugün, yardımcı üreme teknolojisi Huxley ve Haldane’in tam olarak öngöremeyecek oldukları şekillerde yaygınlaştı. Onlar bu aynı yüzyıl içinde, bir embriyonun genetik kodunu kolaylıkla değiştirme potansiyeline sahip olan CRISPR gibi bir tekniğin ortaya çıkacağını da pek işaret etmediler.
Ama 1923 yılı kadar uzun bir zaman önce bile, Haldane çok provokatif bir tahminde bulunabildi: “Biz çoktan hayvan türlerini çok büyük ölçüde değiştirebiliyoruz ve aynı prensipleri kendi türümüze de uygulayabilmemiz sadece bir zaman meselesi gibi görünüyor.”
Orijinal makale: Science News